TÜM YAZILAR


Memnun Kalırsın (Emrah Serbes)



   Tarlabaşı'nda Ünyeli Ayhan'ın Yeri vardı bulvara bakan, onun yanındaki yarı karanlık sokaktan girdim. Yirmi otuz adım aşağıda sol tarafta, camında kırmızı simli çıkartmalarla 'Bira 4 lira' yazan müzikhole gidecektim, adı neydi unuttum şimdi, Pandora diyesim geliyor ama değil. Ne önemi var ki zaten artık, oraları dümdüz ettiler.
 
Mekan o kadar dardı ki, sahnede sadece solist durabiliyordu. Saz ekibi sahnenin paralelindeki aynanın önüne dizilmişti. Ortada masalardan birindeki sandalyeye yan oturup sırtımı çürümüş döşemeye yasladım.Tezgahın arkasında sakalını kaşıyan garsondan bira istedim. Asma kata çıkan merdivenin altında iki kapılı bir buzdolabı duruyordu kirli beyaz, onun buzluğundan çıkarıp getirdi. İçeride benden başka bir müşteri daha vardı, o da çaprazımdaki masanın önünde ellerini kavuşturmuş uyukluyordu, başı öne düşer gibi olduğundahemen doğruluyordu, büyük bir mücadele veriyordu bunun için,hayattaki tek amacı o masada başı öne düşmeden uyuklayabilmekti sanki.

  Camın kenarında oturan kadına baktım profilden. Dirseğini masaya yaslamış, sol elini boynuna atmış, dalgın gözlerle, sokaktan tek tük geçenleri seyrediyordu. Burnu hafif kemerliydi, saçlarını sıkı sıkı atkuyruğu yapmıştı. Çok kısa sayılamayacak kırmızı bir etek giymişti, şeffaf çorap vardı altında, bacak bacak üstüne atmıştı, üstteki bacağı dizinin bir karış üstüne kadar açılmıştı. Göğüsleri siyah bluzunu haddinden fazla geriyordu. Yaşı yirmibeş de olabilirdi kırk da, o ışıkta o müzikte, o kafayla, bilemezsin. Sigarasını metal küllüğe bastırdı, elini boynundan ayırmadan bana döndü, bıkkın bir ifadeyle gülümsedi. Başımı öne eğdim, işaret parmağımla su damlacıklarının üzerindeki u damlacıklarını aldım.Sessizce anlaştık böylece, kadın yola döndü, ben saz ekibine. Darbukacı kendini öyle bir kaptırmıştı ki elleriyle değilde kafasıyla çalıyormuş gibi geldi.

   İhtiyar bir kadın girdi o ara içeri sendeleyerek, karşımdaki masaya oturup çantasını küt diye koydu üstüne. Uyuklayan adama baktı, bana baktı, sonra cam kenarında oturan kadına döndü, gözleri kinle parladı onu görünce. Kalktı, bana yürüdü kös kös, karşımda durdu. Seksen yaşlarında vardır, belki de doksan, yüz bile olabilir. En iyimser gözle istediğim kadar zorlasam yetmiş diyemezdim. Güç duyulur bir sesle, "Oturabilir miyim?" diye sordu. Elimin içiyle karşımdaki sandalyeyi işeret ettim oturdu. Kestane kızılına boyadığı saçları tel tel dökülmüştü, pembemsi kafa derisi gözüküyordu aralarından. Makyaj yapmıştı ama makyaj yapmış bir kadından ziyade yzünü rastgele boyamış bir çocuğa bemziyordu. Ya da çağdaş bir sanat eserine, karşısına geçip şarap içecek cinsten antin kuntin bir şeye.
 
   "Çok affedersin ağbicim" dedi " Bir sigaranı alabilir miyim?"

   Paketi iki parmağıma vurup tuttum, sigarayı pul pul dökülmüş, morumsu dudaklarına koyunca yaktım, paketi orada bıraktım.

   "Çok affedersin ağbicim. Çok afedersin. Bana bir bira söyleyebilir misin?"

   Garsona el ettim, birayı getirdi. Şişeleri vurduk, birasını yudumlarken beni süzdü. Daha ne isteyebilirim diye düşündüğünü okuyabiliyordum gözlerinden.

   "Çok affedersin ağbicim. Çok affedersin. Bana yirmi lire verebilir misin? Borç ama bak. Borç olarak istiyorum. Otele vereceğim."

   "Yok" dedim.

   Titrek ellerini sıkıntıyla ovuşturdu,cam kenarındaki kadına döndü birden, tenekemsi sesiyle, "Ne bakıyorsun lan?" diye bağırdı. Kadının baktığı falan yoktu halbuki. Takrar bana döndü, "Şimdiki orospular ellerinde erkek tutmasını bilmiyorlar ağbicim" dedi. " Mesela bu orospu , kendini sattığı paraları topladı, memelerini yaptırdı." Tekrar kadına döndü, sağ elini ileri geri sallarken " Memelerini yaptırdın da ne oldu!"  diye bağırdı. "Gene elinde erkek tutamıyorsun."

   Kahkaha atmaya çalıştı, öksürük nöbetine tutlunca yarım kaldı, eğildi, iki elini masaya yaslayıp bana baktı can çekişir gibi. Kalkıp sırtına vursam su mu getirsem bilemedim, garsona el attım hiç oralı olmadı. Öksürük nöbeti geçerken gülümsemeye çalıştı, çok daha berbat gözüktü gülümseyince. Elini göğsüne bastırıp biradan bir yudum aldı, büyükçe bir yudum daha aldı sonra. Bir gözü kadındaydı sürekli, ondan bütün benliğiyle nefret ediyordu. Hayatında ters giden herşeyin sorumlusunun cam kenarında oturan o kadın olduğuna inanmıştı bir kere. Sefaletten toz bezine dönmüş suratının, sarkmış yanaklarının, alnındaki siyah lekelerin, yolunmuş gibi duran saçlarının, metrobüs camına yapışık gitmekten ezilmiş burnunun, soğuktan donmuş götünün, yok sayılmaktan körelmiş vicdanının, parasızlıktan kırılmış gururunun, çektiği bütün acıların ve bitmek bilmeyen yanlızlığının sorumlusu cam kenarında iş bekleyen o genç kadındı ona göre. Hiç kimse vazgeçiremezdi onu bu inançtan.
"Çok affedersin ağbicim. Çok affedersin. Bana bir on lira verebilir misin o zaman?"

   Eski ev arkadaşımın evinde kalıyordum o ara, Şair Nedim'de, Komagene'nin beşinci katında "senden kira almam elektrikle suyu öde yeter" demişti. Elektrikle suyu içiyordum o akşam. Can sıkıcı hadiselerin birbirni kovaladığı bir gündü. Ama konumuz bu değil şimdi. Cüzdanımı çıkarıp on lirayı uzattım. Parayı alıp iki elinin işaret ve başparmaklarının arasında tuttu, cam kenarındaki kadına sallayıp " sen hala orada  .mını yellendir" diye bağırdı çatlak sesiyle " .mını yellendir sen hala orada"

   Garson masaya geldi, ihtiyar kadının kulağına eğilip bir şeyler söyledi, elinin dışını garsona sallayıp " S..tir git lan" dedi. Sonra asma katın kenarındaki siyah camlı bölmey baktı, orası ya locaydı ya müdüriyetti ya da ikisi birden, emin değildim. Bana döndü yine, elini elimin üstüne koydu. Yüzük parmağı ortasından kesikti.

   "Otele geçelim istersen ağbicim." dedi  "böyle gözüktüğüme bakma. Memnun kalırsın. Elli liraya memnun kalırsın." İhtiyar kadına baktımabla mı desem teyze mi desem bilemedim "yok" dedim " Sağ ol!"

   Bir bira daha söyledim, saz ekibi programı bitirdi. Öyle sessiz oturduk biraz. Gözlerini camın kenarındaki kadına dikti yine. Camın kenarındaki kadın kendisine bakıldığını biliyordu ama gözlerini sokaktan ayırmıyordu. İhtiyar kadın kudurmuş bir öfkeyle bakıyordu ona, öfkesinin içinde büyülenmiş gibiydi, alamıyordu gözlerini o kadından, "Mesela bu orospunun, " dedi ıslığı andıran bir fısıltıyla. "Babası piyizden tımarhaneye yattı. Bu da kardeşine bakmak için kendini sattı. Sattı da ne oldu, kardeşi büyüdü, bunun gırtlağını kesti. Gırtlağını kesti de yine ölmedi dokuz canlı kancık." Yumruğunu kadına sallayıp "Çocuk haklı!" diye bağırdı. " Kim ablasının orospuluğunu çeker. Kim çeker lan ablasının orospuluğunu! "

   Cam kenarındaki kadın bir sigara daha yaktı. Herhangi bir duygu belirtisi yoktu yüzünde, hiç öyle bir muhabbet yokmuş gibi davranıyordu. Garson gelip ihtiyar kadının etleri sarkık kolundan tutmak istedi, kolunu kurtardı, yukarı döndü , siyah camlı bölmeye yumruğunu sallayıp " Sen bana karışamazsın!" diye bağırdı. Bana dönüp elini bileğimin üstüne koydu sonra . Bir sır verecekmiş gibi yaklaştı, " İstersen otele geçelim ağbicim. " dedi. " Böyle gözüktüğüme bakma. Arkadan girersin memnun kalırsın. Kırk liraya memnun kalırsın."

   Öyle baktım biraz. Seksen yaşında kadın bileğimi kavramış pençe gibi, " arkamdan girersin memnun kalırsın" diyor. Umutla bakıyor sonra, kabul etsem sevinecek.  Anlatmayayım diyorum, görmeyeyim diyorum, susayım diyorum, unutayım diyorum, olmuyor. Böyle görünmez bir cin boğazıma yapışıyor geceleri, nefesimi keisyor. Tutuyor sonra sıcak ütüyü, basıyor kafama, beynimi yakıyor. Elim kolum titriyor, ne içsem geçmiyor, içtikçe daha beter kuduruyorum, camı çerçeveyi indirecek gibi oluyorum. Şimdi ben ne diyeyim.
 
 devamı yüklemede...


duygununblogu







 

Design by Event Faculty

sayfa sonu

Diğer yazılar için minik ok işaretlerini takip etmelisin!