Günün yorgunluğu ile duş almaya karar verdiğimde saat öyle gecenin körüydü ki, her gün sabaha karşı uyuyan ben bile zamanın nasıl geçtiğini ve yorgunluğumu anlayamamıştım.
Saatlerimi ve dakikalarımı dolu dolu geçirmeme rağmen o günümü haftalık kullanmıştım sanki.
Duş esnasında elektrikler gitti ve ben o koskoca binanın banyosunda zifiri denen karanlıkta kaldım.
Kaldım ama kör oldum sandım. Belki 1-2 dakkika geçmeden elektrikler geri geldi gelmesine de
1-2 dakikalık körlük beni derin düşüncelerin kuyusuna itti.
Kör oldum ve ilk düşündüğüm buradan nasıl çıkacağım oldu, banyomun heryerini ezbere bildiğim için
beynim hemen zorlanmayacağımı bu kolay kısmı atlatabileceğimin sinyallerini vücüduma gönderdiğinde bir daha oğlumu gözlerimle görememenin sinyallerini vermek için beynim kalbimle birlik olup baskı yapmaya başladı. Bir hamleyle de kendimi rahatlatmak adına ya hiç göremeseydim en azından nasıl birşeye benzediğini biliyorum oğlumun, saçlarının sarı renginin tonunu biliyorum diye düşündüm Ya sarı rengin bile neye benzediğini bilmeyen bir kör olsaydım diye düşündüm.
Yine bir hamleyle düze çıkmış gibi hissettim derken büyüdüğünde ne denli yakışıklı bir delikanlı olacağını göremeyeceğim eyvah! Ben onu nasıl büyüteceğim! Diye diye zonklayan bir beyin ile karşı karşıya kaldım. Öyle karanlıktaydım ki kırmızı sinayallerin bile rengi yoktu gözlerimin içinde!
Herbir şeyiyle ben ilgileniyorum. Mamasını yediriyorum,doğduğundan beri onu hep tek başıma ben yıkadım,
oyunlar oynuyoruz, göstermek istediği şeylere o mini mini elleriyle benim kafamı çevirdiğinde göremeyecek olmayı düşündüm, öyle çok eksikliğim olacaktı ki hayatımda. İnsan bedeninin herhangi bir üzvu olmadığında yaşayabileceği eksikliğin 100 katıydı gözlerinin görmemesi diye düşündüm. Sonra "ya elleri olmayan bir insan dedim gözlerinin gördüğünü elleri tutamadıktan sonra" kendi kendime....
O derin karanlıkta gözlerimin açık olup olmadığından bile emin olamadım, açık gözlerimi tekrar tekrar açmaya çalıştım. Bir ışık aradım durdum.
Eskiden beri dünyada neler gördüm diye sorgularken buldum kendimi, tamam kör oldum çabuk kabullendim de eskiden gördüklerimi nasıl tutacağım zihnimde dedim bir ağacın kütüğünü, bir yolun uzunluğunu, saatin yelkovanını,güneşin parlaklığını, gözlerimi kısıp baktığımda ay ışığının titreşimini...
Tedavi olursam ya da ameliyat olursam tekrar görme şansımın olup olmadığını bile sorgulamadan eğer bu benim başıma geldiyse ben bu körlük ile hayatımı nasıl idame ettiririm diye sorgularken yakaladım kendimi.
Ben dedim neden kabulleniyorum ki herşeyi? Herşey olabilecekmiş gibi yaşıyorum bu hayatta, her bir şey
benim başıma gelebilecekmiş gibi düşüncelere dalıyorum, birini kaybetmek, birileri ile küsmek, birileri olmadan yaşlanmak, birilerinden dayak yemek, birileriyle filmler izlemek...
Yaşlanmak işte öyle yada böyle. Niye yaşıyorsak öyle de yaşlanmak!
İşte karanlıkta insan daha mı fazla yaşlanır dedim ben.
Karanlıklar içinde koşturan çocuklar olsa neye yarar göremedikten sonra.
Hayat hep aydınlık olsun, sevdikleriniz hep yanınızda olsun.
Görebilin, dokunabilin ve sevebilin onları yani bu hayata niye geldiğimizi bilmiyorsanız bile
bari mutlu yaşlanabilin.
Eğer yapabilirseniz her insanı olduğu gibi sevin.
İnsanı olduğu gibi kabullenmek, karanlıkta bırakmaz hiçbir insanı.
Yapamam derseniz, gidin kendinizi zifiri karanlığa atın ve beyninizi kör olduğunuza inandırın.
Karanlığınız doğursun aydınlıkları!
D.K.Y - 16 KASIM 2015
0 yorum:
Yorum Gönder