Dünyada
Karşılaşmış gibi..
Oyuna
gitmeden önce hikayede iki farklı hayat süren bir çiftin çılgınca
aşkını düşlüyordum. Birbirlerini delice
seven, Türk filmlerindeki gibi bir türlü kavuşamayan, birbirlerine olan arzu
ile bir şekilde yaşamaya devam eden iki aşık. Öyle ki her zaman her yerde birlikte gibi davranıyorlarsa da bir türlü
hayat onları buluşturmuyor, böyle böyle yaşlanıp gidiyorlar. Biryerlerde bir gün
karşılaşma umudu ile yaşamak onları yorduğundan olsa gerek hayatları ile
ilgili duyabileceğimiz tek cümle,
“Dünyada Karşılaşmış Gibi” Yaşadım..
Bu hikayeye
baktığımda biraz aşk hikayesinden yakalamıştım konuyu J
Böyle
değildi tabii.
Oyun sahne
tasarımı ile değişik bir deneyim sunuyordu öncelikle bunu belirtmekte fayda
görüyorum. Sırt sırta vermiş iki camekan içinde geçen oyunu koltuklarınıza bağlı
olan kulaklıklar ile dinliyorsunuz. Sırt sırta vermiş iki sahne de hikayenin
iki ayrı bölümü yayınlanıyor. Bir yandan arka sahne de olan biteni merak
ediyorsun. Bir yandan baktığın sahnedeki oyunu takip etmeye çalışıyorsun. Ben
kulaklıkları çıkarıp arkadan ses geliyor mu diye bir kaç defa test ettim.
1.Perde
bitiminde sahnenin diğer tarafına geçiyorsun. O tarafta oynanan oyun yeniden
sergileniyor. Bu durumda oyunu hangi taraftan izlersen izle, iki başlangıcı ve
iki sonunun olduğunu düşünebilirsin.
Karakolda
bir “Mevlüt” Hırsız var dayak yemekten yüzü gözü kan içinde, aslında bir aile
babası, eline geçen tüm parayı yemiş bitirmiş, tüm kötü alışkanlıklara sahip,
karısı Mevlüt'ün düzelmeyeceğini anlayınca, almış çocukları evden gitmiş, adam hala çocuğunun peşinde beni sever diyor, para harcıyor oğluna Fenerbahçe aşkını aşılıyor, anasından ayırmaya çalışıyor ama işe yaramaz bir adam olduğunu ifade ve mimikleriyle
öyle bir anlatıyor ki.. Bir gülüşü var, tam da karakter oturmuş... Mevlüt
karakterini Öner Erkan oynuyor. Mevlüt ile birlikte karakola düşmüş bir de Aziz
isimli bir genç ile karşılaşıyoruz. Sonra Aziz düşüyor karakola temiz bir çocuk
ne yaptığını neden karakola düştüğünü anlamıyoruz. Birinin paralarını çalmış,
biryere saklamış ama nasıl yakalanmış, neden pişman üzgün, düşünüyoruz.
Karakolda 3
memur var, Biri “Naci” rolünde Serkan Keskin, sahneye ilk adımından sahne
bitene kadar tutunduğu üzgün tavrı, bu hayatın içinden çıkılamaz duruşu, o
kadar çaresiliği ve bu hayatın Naci’nin gözünde hiç bir anlamının olmadığını
anlamak 1 saniye sürmüyor. Nedenini anlamak ta bir hayli zaman alıyor.. Aile acısını bir insan daha dün yaşamış gibi 6 Yıl çeker mi?
Diğer polis
memuru “Sadık” Fatih Artman oynuyor. Yeni evli, karısını çok seviyor.
İçerisinde
bulunduğu ortam ve durumdan dolayı belli edemiyor, içi kıpır kıpır..
Etrafında
öyle perişan hayatların içinde kendi mutluluğunu ön plana çıkaramıyor. Böyle de
güzel bir karakteri tam yerinde canlandırmış. Sakin sessiz.
3. Polis
memuru “Yavuz” Alican Yücesoy, Bir laz uşağı, çenesi düşük, gereksiz konu
uzatmaları , Sebepsiz amaçsız konuşmaları herkesin canını sıkıyor.
Ve komiser “Taner”
Settar Tanrıöğen, kızını yakın zamanda evledirecek olan baba, komiserliği ile
tam bir babacan adam, Kızı evlenince yasını şimdiden tutan bir ruh hali içinde,
karakoldaki sorunlar çözülemediği için sürekli karısına bir cevap verme halinde
kalmış. Birilerini iyi yola sevketme, yardımcı olma ve adaletin içinde duygusal
durumlara yer verilmeli mi verilmemeli mi sorusunu sorduruyor.
Büyük
oyunculuk ve büyük oyun ve başka bir sahne deneyimi ile bütünleşince bu tiyatro oyununu deneyimlemek bana keyifli
geldi. Tüm karakterleri derinlemesine yaşayıp, sahneledikleri hayatların
dramları ile karşılaşmak.
Düşünüyorum,
“Dünyada Karşılaşmış Gibi” oyunun içinde bir yerlerde bir hayat akıp gidiyor.
Sen de bu oyun ile Dünyada karşılaşmış gibi izliyorsun.
Diğer perde
başladığında olayın bir başka yüzünden bakabiliyorsun. Hikayenin altında yatan,
bir ayrılık hikayesi sırasında etraflıca olan insanların dramları, başka başka
suç unsuru bulunduran hikayeler, herşeyin bir amaç uğruna yapıldığı ve sonucu
ayrılık ile bitmesini istemeyen kendini tutkulu sanan fakat takıntılı bir durum
sergileyen adam. Ayrılığın ardından çok uzaklara gitmek için bankadan parasını
çekmiş kadın ve aslında sevdiği onu bırakamasın diye bu parayı çalmış adam. Dolaba
kilitlemiş. Sırf kadın onu terkedemesin diye. Yine de suçlu buluyor kendini.
Atın diyor. “Atın beni içeri” beynimden de uzaklaştırın. Bu düşünceler yiyor
beynimi. Onsuz bir hayat düşünemiyorum…
Oyunun Künyesi;
Yazan,
Yöneten: Berkun Oya
Yapımcı: Nisan
Ceren Göknel
Oyuncular:
Alican
Yücesoy, Defne Kayalar, Fatih Artman, Okan Yalabık, Öner Erkan, Serkan Keskin
ve Settar Tanrıöğen
Sahne
ve Kostüm Tasarım: Berkun Oya
Işık: Cem
Yılmazer
Dekor
Uygulama: Muhtar Pattabanoğlu
Prodüksiyon
Sorumlusu: Evrim Zeybek
Proje
ve Reji Asistanı: İrem Avcı
Teknik
Sorumlu: Emrah Altıntoprak
Ses
Tasarım ve Uygulama: Hakan Atmaca
Oyunda
geçen ve Naci’nin en sevdiği şarkı Ferdi Tayfur’dan; uzun bir intro ile oyun başlamadan dinlemek nasıl keyifli geldi..
Krek
tiyatronun, seyirciye yeni bir deneyim kazandırması güzel.
Öner
Erkan’ın oyunu alıp yücelttiği, herkesin hayranlıkla izlediği bir karakter
olduğu yorumları heryerde var.Kesinlikle katılıyorum. Kurgu, oyun ve
oyunculuklar süperdi.
Emeği
geçenlerin emeğine sağlık.
Fragman için,
Bir kaç resim bakmak isterseniz;
-->
0 yorum:
Yorum Gönder